Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB) tanısı alan çocukların aileleri ile yapılan ilk görüşmelerde, yaklaşık %25 oranında, çocuklarının dil, iletişim ve sosyal etkileşim becerilerinin 18. aya kadar tipik şekilde ilerlediği, ancak bu dönemden sonra bu becerilerin yavaş yavaş veya aniden gerilediği ifade edilmektedir. Aileleri endişeye sürükleyen bu duruma "regresyon" adı verilir. Kelimelerin veya cümlelerin kullanılmaktayken yitirilmesi, çocuğun anlaşıldığını hissettirdiği şeyleri artık anlamıyor gibi davranması, sosyal gülümsemeler, göz teması, adına tepki verme, iletişim amaçlı parmakla gösterme gibi becerilerde azalma veya tamamen kayıp, oyun becerilerinde kayıplar ve tekrarlayıcı hareketlerde artış gibi durumların hepsi veya birçoğu regresyon yaşayan çocuklarda görülmektedir.
Bu belirtiler, regresyon yaşayan çocuklarda sıklıkla görülmektedir. Çocukların regresyon dönemlerinin, algı gelişimiyle aynı döneme denk gelmesi, ailelerde bu durumu yanlış bir şekilde algısal nedenlere bağlama eğilimini doğurabilir. Ancak, yapılan bilimsel çalışmalar bu düşüncenin aksini ortaya koymaktadır.
Otizm Spektrum Bozukluğu'nun genetik temelli bir durum olduğu birçok araştırma ile neredeyse kanıtlanmıştır. Ancak regresif otizm vakalarında, çevresel faktörlerin de genetik olarak yatkın çocuklarda bu süreci tetikleyebileceği düşünülmektedir. Kimyasal madde kullanımı, yapay gıdalar, çevre kirliliği ve teknolojinin hayatımıza artan etkisi gibi çevresel unsurların, otizm ile ilişkili genlerin aktif hale gelmesine neden olabileceğine dair araştırmalar da artmaktadır.
Ailelerin, çocuklarında yaşanan bu duruma neden olan faktörleri aşırı şekilde araştırması, bazen belirsizlik içinde kaybolmalarına ve erken müdahale fırsatını kaçırmalarına neden olabilir. Oysa erken tanı ve müdahale, otizmin her formunda etkili bir yol olarak kabul edilmektedir.
Otizm Spektrum Bozukluğu'nun, ister tipik, ister atipik, ister regresif, ister hafif, isterse ağır olsun, bilinen en etkili müdahale yöntemi nitelikli bir özel eğitimdir. Buna ek olarak, çocuğun ihtiyacına göre duyu bütünleme, spor, ergoterapi, dil ve konuşma terapisi gibi destekleyici terapiler de sürece dahil edilebilir.
Ailelerin, çocuklarının ihtiyaçlarına yönelik doğru eğitim ve terapi programlarına yönelmeleri, çocuklarının gelişimi için en kritik adımlardan biridir.